Asrın felaketinin üzerinden tam 34 ay geçti. Bu süre boyunca yaşanan yıkımın izleri hâlâ taze olsa da, gönüllere dokunan bir isim umudu diri tutmaya devam ediyor. Depremzedelerin “ablası” olarak tanınan Çilem Artan, yalnızca yardım elini uzatmakla kalmadı; insanlara güven, dayanışma ve moral aşılayan bir ışık oldu. Zorluklar karşısında yılmayan, iyiliği örgütleyen ve topluma nefes olan Artan ile gerçekleştirdiğimiz bu özel söyleşi, felaketin gölgesinde insan ruhunun nasıl güçlenebileceğine dair samimi bir yolculuğa dönüşüyor.

Giysi ve oyuncakların bulunduğu çadırda elindeki küçük bebeğe duygulu gözlerle bakarken bulduğumuz Çilem Artan, sohbetimize daha ilk dakikada duygu dolu sözlerle başlıyor:“Bu bebek çok özel. Enkaz görüntülerinin ilk yayınlandığı günlerde, yıkıntılar arasında buna benzer bir bebek gören minik ama yüreği kocaman bir çocuğumuz, elindeki bebeği ve diğer oyuncakları çok anlamlı bir notla bize ulaştırdı. Diğer oyuncakları depremzede çocuklara ulaştırdık, fakat bu bebeği yardım merkezimizde bir ‘maskot’ olarak saklıyoruz. Her geldiğimde onunla göz göze gelmek o anları yeniden yaşatıyor… Biz öyle büyük bir milletiz ki küçüğümüzden büyüğümüze herkes depremde adeta seferber oldu.”
“Depremzedelerin ablası” olarak anılmaya başladınız. Bu unvan sizin için ne ifade ediyor?
Bu unvan benim için hem büyük bir sorumluluk hem de onur. İnsanların acılarını paylaşmak, yanlarında olmak, onlara umut olabilmek çok değerli. “Ablalık” sadece bir sıfat değil; güven, destek ve moral demek. Birinin zor günlerinde yalnız olmadığını hissettirebilmek bence dünyadaki en kıymetli şeylerden biri.
İyilik çalışmalarına ilk adımı nasıl attınız? Bu süreç sizi nasıl dönüştürdü?
6 Şubat sabahı sokaklarda koşarken, insanların yardım çığlıkları ve temel ihtiyaçları benim için en büyük travmaya dönüştü. Kendime yalnızca bir söz verdim: “Nefes aldığım sürece insanlara yardım edeceğim.” Dünyalık her şeyden vazgeçip kendimi tamamen yardıma adadım.
İlk adım çok doğal gelişti; yardım etme isteğim engellenemez bir hâle gelmişti. Önce küçük desteklerle başladım, sonra gönüllü ağları ve koordinasyon süreçlerine dâhil oldum. Bu süreç beni daha sabırlı, daha dayanıklı ve daha empatik bir insana dönüştürdü. İyilik, hem beni hem çevremi dönüştürdü diyebilirim.

34 aylık süreçte sizi ayakta tutan motivasyon neydi?
İnsanlarla kurduğum bağ… Bir çocuğun gülümsemesi, bir annenin “Allah razı olsun” deyişi, bir depremzedenin “Abla iyi ki varsın” sözleri… Bunlar benim en büyük motivasyon kaynağım oldu. İçimdeki “Yapabilirim” inancı hiç sarsılmadı. Ne kadar zor olursa olsun umut olmak için elimden geleni yapmaya devam ettim.
Deprem bölgesinde sizi en çok etkileyen an hangisiydi?
Penceresi bile olmayan bir çadırda küçük bir çocuğun bana sarılıp “Abla, iyi ki geldin” demesi… O anda, yaptığımız her şeyin gerçek bir karşılığı olduğunu, insanların kalbinde bir yer açabildiğimizi hissettim. Bazen küçük bir dokunuş bile bir hayatın moralini yükseltebiliyor.
Görünmeyen fakat en çok ihtiyaç duyulan destek türleri nelerdi?
En görünmez ihtiyaç moral ve psikolojik destektir. İnsanlar sadece yiyecek ya da barınak değil; konuşacak, paylaşacak, umut bulacak bir insana ihtiyaç duyuyordu. Ayrıca çocukların eğitimi, kadınların güçlendirilmesi ve toplumsal dayanışmanın örgütlenmesi de çok önemliydi ama gözle görülmeyen alanlardı.
İyilik toplumda nasıl bir dönüşüm yaratır?
İyilik, insanların birbirine olan güvenini artırır ve dayanışmayı güçlendirir. Afet sonrası iyilik, sadece bir yardım hareketi değil; toplumun yeniden ayağa kalkma enerjisidir. İnsanlar zor zamanlarda birbirine sarıldığında toplum daha dirençli hâle geliyor.
Tükendiğiniz anlar oldu mu? Olduysa nasıl ayağa kalktınız?
Elbette oldu. Bazen yorgunluk, bazen çaresizlik ağır bastı. Ama ayağa kalkmamı sağlayan şey, insanlara umut olma isteğimdi. Asla mola vermedim. İnsanların iyileştiğini görmek bana yeniden güç verdi.
Bu kadar ağır bir psikolojik yükle nasıl baş ediyorsunuz?
Duygularımı bastırmadım; aksine paylaşmayı öğrendim. Gerektiğinde destek almak, konuşmak, nefes egzersizleri ve kısa yürüyüşler yapmak çok önemliydi. Kendinizi tamamen yok sayarak başkalarına yardım edemezsiniz; dengeyi kurmak gerekiyor.
“İyiliğin örgütlenmesi” üzerine bir mesaj vermek isteseniz bu ne olurdu?
İyilik tek başına olmaz, örgütlenerek büyür. Kaç kişiye ulaştığınız kadar, iyiliğin kalıcılığı da önemlidir. Herkes kendi çevresinde küçük adımlar atabilir; bu adımlar birleştiğinde büyük bir güç oluşturur. Bu süreçte destekleriyle yanımızda olan sivil toplum kuruluşlarına ve hayırsever iş insanlarımıza da ayrıca sonsuz teşekkür borçluyuz.
Son olarak depremi yaşayan vatandaşlara ve topluma vermek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Asla umudunuzu kaybetmeyin. Karanlık günlerin ardından mutlaka bir ışık doğar. Birlikte dayanıştıkça her zorluğu aşarız. İyilik ve umut, en derin yaraları bile iyileştirir. Birbirimize tutundukça yarınlarımız aydınlanacaktır.

Yoğun mesainiz arasında bize kıymetli zamanınızdan ayırdığınız için çok teşekkür ediyor ve her bir anı yardım olan,gönüllere dokunan çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.

