Kendi Acısını Unutup Yaraları Saran Gönüllü; “Hüda Doğan İle Röportaj”

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Asrın felaketinin üzerinden iki yıl geçti. Hatay hâlâ yaralarını sarmaya çalışıyor.

Depremde sevdiklerini kaybeden, evsiz kalan ve hayatı altüst olan binlerce insan konteynerlerde yaşam mücadelesi verirken, sahada sessiz kahramanlar da var. Onlar, kendi acılarını bir kenara bırakıp başkalarının yaralarını sarmaya çalışan gönüllüler…

Bu kahramanlardan biri de Hüda Doğan. Deprem öncesinde sokak hayvanları için mücadele eden Doğan, felaketin ardından kendisini bir anda insanlara yardım mücadelesinin içinde buldu.

Ailesini kaybetmiş çocuklardan kimsesiz yaşlılara, en temel ihtiyaçlarını karşılayamayan depremzedelerden sahipsiz hastalara kadar birçok insana uzanan el oldu. Hüda Doğan ile depremden bu yana geçen süreci, sahadaki gönüllülük çalışmalarını, yaşanan zorlukları ve bugün Hatay’ın hangi noktada olduğunu konuştuk.

Depremin ardından Hatay’da gönüllü çalışmalara başlama süreciniz nasıl gelişti?

Öncelikle kıymetli zamanınızı ayırdığınız için size çok teşekkür ediyorum. Siz de bizimle birlikte bu zorlu süreçte, aile yakınlarınızı kaybettiğiniz halde ilk günden itibaren sahadaydınız.

Depremden önce zaten sokak hayvanları için mücadele ediyordum. Hatay’da depremden sonra zorlu bir süreçte, 11 ilde olduğu gibi özellikle Antakya’da birçok gün yalnız kaldık. Birbirimize kenetlendik ve sahada insanların çaresizliğini görünce, “elimden ne gelir?” diye düşünüp insanlara yardım etmeye başladım.

Sahada yürüttüğünüz başlıca projeler ve faaliyetler neler oldu?

Sahada yürüttüğüm başlıca projeler öncelikle ailesini, annesini, babasını kaybetmiş çocuklarımıza destek vermek oldu. Daha sonrasında yaşlıların ihtiyaçlarını gidermeye çalıştık. Ancak süreç zorlaştı, yardımlar kesilmeye başladı ve biz de tüm depremzedelere, ihtiyaç sahiplerine yardım etmeye devam ettik.

Bu iki yıllık süreçte sizi en çok etkileyen an neydi?

Bu zorlu süreçte beni en çok etkileyen bir anımı paylaşmak istiyorum. 13 yaşında bir çocuğumuz anne ve babasını kaybetmişti. Ailesine hiçbir şekilde ulaşamıyordu. Dokuz ay boyunca büyük bir mücadele verdim ve aile bireylerinin bir kısmına ulaşabildim. Sonunda onu ailesine teslim ettim. O dokuz aylık süreçte birlikte çok sancılar çektik. Ben de depremde babamı kaybettiğim için onun acısını en iyi anlayan bendim. Ona hem annelik hem babalık yapmaya çalıştım. Kendim yaralı olduğum halde onun ağlayışları, feryatları bir an olsun aklımdan çıkmıyor. Hâlâ ilk günkü gibi ne zaman aklıma gelse aynı duyguları yaşıyorum. Bu olay beni derinden etkilemişti.

Antakya’da yaşamın bugün geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Antakya’da henüz bitmiş, düzelmiş bir şey göremiyorum. Bir Antakyalı olarak hâlâ yüzlerce kişi konteyner şartlarında bu sıcaklarda yaşamaya çalışıyor. Esnaf zaten kan ağlıyor; işyerleri ve binalar yapım sürecinde olduğu için kimse kolay kolay para kazanamıyor, dolayısıyla geçinemiyor. En temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak durumda olan çok insan var. Binaların yapımı devam ediyor fakat tahribat büyük olduğu için hâlâ evlerine giremeyen yüzlerce insan konteynerde yaşam mücadelesi veriyor. Zorlu süreç devam ediyor, maalesef henüz biten veya düzelen hiçbir şey yok.

Konteyner kentlerde günlük yaşam nasıl sürüyor? İnsanlar en çok hangi konularda zorlanıyor?

Konteynerlerde günlük yaşam inanılmaz zor. Küçücük alanlarda aileler yaşam mücadelesi veriyor. Normal hayatta birkaç kişinin bile yaşayamayacağı alanlarda 5-10 kişilik aileler yaşamak zorunda kalıyor. Çünkü başka çareleri yok; hâlâ evleri yok. Antakya’da sürekli elektrik kesintileri yaşanıyor, içme suyu sıkıntısı var. Barajımız problemli ve önümüzdeki günlerde su sıkıntısının daha da artacağı açıklandı. İnsanlar şu an en temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor. İçme suyu konusunda ciddi desteğe ihtiyacımız var. Elektrik her gün kesiliyor, erzak sıkıntısı var. Özellikle yatalak hastalarımız, kimsesiz olanlar çok. En önemli sorun insanların temel ihtiyaçlarını karşılayamamaları.

Sahada karşılaştığınız en büyük zorluklar neler oldu?

Sahada en çok karşılaştığım zorluklardan biri ilk yıl insanlara her konuda koşabilmekti. Fakat insanlar her şeyin bittiğini, düzeldiğini zannederek yardımları kestiler. Şu an sahada inanılmaz zorlanıyoruz. Ailesi olmayan çocukların ihtiyaçlarını karşılayamıyoruz. Kimsesiz yaşlılarımız, yatağa mahkûm olanlarımız var; en temel sağlık ve hijyen ihtiyaçlarını bile karşılayamıyoruz. Destekler kesilmemeli çünkü Hatay Antakya’da tam anlamıyla düzelen hiçbir şey yok. İnsanların ihtiyaçlarına cevap veremez hale geldik. Yardım olmayınca hiçbir şey yapamıyoruz ve sahada en çok zorlandığım nokta da bu.

Depremzedelerin en çok hangi desteğe ihtiyacı var şu an?

Şu anda depremzedelerin en çok ihtiyacı olan şey içme suyu. Hava mevsim normallerinin üzerinde seyrediyor, konteynerlerin içi yanıyor. Yaşam alanları çok sıkıntılı. İnsanlar günlerce yıkanamıyor. Hijyen çok önemli; hijyen kitlerine, çocuk bezlerine, bebek mamalarına, tekerlekli sandalyeye, gıda ve erzağa çok ihtiyaç var.

Son olarak kamuoyuna ve yetkililere bir çağrı yapmak isteseniz bu ne olurdu?

Kamuoyuna seslenmek gerekirse: Lütfen vicdanlarımızı uyutmayalım. Şu an Hatay Antakya’da tam anlamıyla düzelmiş bir şey yok. Konteyner ve barakalarda zor şartlarda yaşamaya çalışan yüzlerce insan var, lütfen onları unutmayalım. İş olanakları çok az, çünkü esnafların işyerleri yok. Konteyner şartlarında satış yapmaya çalışıyorlar. Çoğu esnaf günlerce siftah yapmadan kapatmak zorunda kalıyor. Bu bir sesleniş olsun: Lütfen elinizi kadim şehir Hatay Antakya’dan çekmeyin. Biz ancak desteklerinizle bir şeyler yapabiliyoruz. Şu an havalar inanılmaz sıcak, insanların içme suyuna çok büyük ihtiyacı var. Lütfen görmezden gelmeyelim.

Sahada ilk gün belirlediğim felsefeyle son cümlemi söylemek isterim: Dayanışma yaşatır, yardımlaşma yaşatır. Çünkü biz birlikte güzeliz, birlikte güçlüyüz.

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.