Labirentte peynir arayan fare misali, Antakya’da yol arar olduk. Şehrimizde bir yerden bir yere gitmek artık sadece mesafe değil, adeta sabır ve dayanıklılık işi haline geldi.
Navigasyon cihazlarının yönlendirmeleri bile kimi zaman çaresiz kalıyor; bazen “Ben nereye gidiyorum?” diye kendi kendimize sormaktan geri duramıyoruz.
Deprem sonrası değişen yollar, kapanan güzergâhlar, tadilatlar, geçici çözümler derken Antakya’nın cadde ve sokakları bir bilmeceye dönüştü. Zorunlu olarak girdiğimiz yollardan çıkmak için bazen defalarca dönüyor, olmadık sokak aralarına sapıyor, sonunda hiç hesapta olmayan yerlerde buluyoruz kendimizi.
Eskiden 10 dakikada varılan mesafeler şimdi yarım saati, kimi zaman bir saati buluyor. Yol tabelaları yetersiz, geçici yönlendirmeler kafa karıştırıcı. Vatandaşın tek temennisi, bir an önce düzenli ve planlı bir ulaşım sistemine kavuşmak.
Antakyalıların artık en büyük lüksü, “doğrudan gidebilmek.” Çünkü bugünlerde yollarımız, bizi olduğumuz yerden gitmek istediğimiz yere değil, sabrımızın sınırına götürüyor.